30 Mart 2012 Cuma

18 Mart Çanakkale Zaferi


Bugün 20. yy.ın en büyük savaşlarından biri olan Çanakkale Savaşı'nın yıl dönümü.
Bu savaş Türk tarihindeki en önemli savaşlardan biridir. l. Dünya Savaşı’nı galip bitirmek isteyen
İtilaf Devletleri gemileriyle Çanakkale Boğazı'nı geçip İstanbul’u almak niyetindeydiler. Bu amaçla
İngiltere ve Fransa kendi aralarında anlaşarak 3 Kasım 1914 günü Bozcaada’dan boğaza doğru yaklaştılar. İlk saldırı buradan başladı. Denizde aylar süren bu kanlı savaş 18 Mart 1915’de düşman gemilerinin geri çekilmesiyle sonuçlanmıştır. 9 Ocak 1916 tarihine kadar şiddetli kara savaşları olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin artık son günlerinde yapılan bu savaşta Mustafa Kemal’in kazandığı zaferler Kurtuluş Şavaşı’na temel teşkil etmiştir.
3 Kasım 1914 ve 9 Ocak 1916 tarihleri arasında süren bu savaş Türk Tarihi’nin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır. Türk bağımsızlık savaşının temelleri Çanakkale’nin sularında, Conkbayırı’nda, Kocaçimen’de, Anafartalar'da atılmıştır.
Mustafa Kemal bu çetin savaşta Türk askerinin kahramanlıklarına tanık olmuş ve hayran kalmıştır.
Bağımsızlık Savaşı’nı zaferle sonuçlandırabileceği kanaatini daha o zaman edinmiştir.
Tarihin görmüş olduğu bu amansız savaşta 253.000 insanımızı şehit verdik.Bağımsızlık, özgürlük ve vatanı için ölenlere minnet borçlu olduğumuzu hatırlatır, şehitlerimizi rahmetle anıyor ve ruhları şad olsun diyoruz.



Çanakkale Şehitlerine
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, qece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’1 kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif ERSOY



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder