2 Mayıs 2012 Çarşamba

BÜYÜKLERE ÇAĞLAR ÜZERİ BİR MASAL



Vaktıyle pek çok kudrete ve hükme sahip bir kıral vardı. Kıral dedikse ev anla! Ev dedikse oba anla! Oba dedikse yurt anla! Yurdu il, ili acun anla. Hepsini aktar döndür, kul olunan bir kutlu hane anla. Anlamazsan ne dediğimi bilmezsin. Kıral da bunu böyle anladı. Gün doğarken and verdi, gün batarken efkârlandı. Koptu uzak oldu yurdundan, uzak bir eli kendine yurt belledi. Yeni yakını dost, yeni ırağı düşman eyledi. Vuruş etti, yarış etti. Bir boyu iki boyladı, bir soyu on soyladı. Ev geldi ise bir oba oldu. Oba geldi ise bir yurt oldu. Yurt yurduna sığmadı, acun yurda dar oldu. Gelen atın dorusu öldü, tayı kaldı. Gelen kuzunun anası öldü gözü yaşlandı. Bir gün oldu ki Kıral yaşlandı. Ne at ile koşmaya ne söz ile aşmaya hali kalmadı. Yaşlandı dedikse birini on anla. Kıral dedikse birini otuz üç anla. Otuz üçünü topla bir et. O biri de Kıral’ın adına Oklu derler bir kutlu atası anla.
   Kıral gitti han geldi, han gitti yurda can geldi. Dost el uzattı bir oldu. Düşman kaçtı çok oldu. Çok düşman birlendi, ucu yanık bir ok oldu. Ok oldu ya delemedi. Düşman yine birlendi, bir delice tay oldu. Tay oldu ya, gelemedi. Kral durmadı, her çağda genç oldu. Her çağda öncekinden dinç oldu. Dirilse de başı ezildi.
   Gün geldi nedendir bilinmez Kıralın adı düştü. Düşman ili bir oldu Hasta Kıral denildi. Koca haşmetli Kıral önde iken yenildi! Bilinmez desem de sen bildiğimi gizle. Sana gizli diyeyim neyi bildiğimi izle.
   Kıralın düşünü karışık ettiler. Döndüler işini dolaşık ettiler. Dolaşık dediğim dolaşan erdir. Er değil, çaşıttır. Binler girdi Kıralın yurduna. Bin ayrı yönden bin ayrı çaşıt girdi. Kafanı çaşıta takma, beni dinle! Kafanda düşünmekle bulunmaz. Çaşıt dediğim yabancı yurttan bir erdir. Şekli şemaili başka, fikri kulağa yaraşıklıdır. Çok sözlü şenliklidir. Şenliğinde zehirli akrepler gizler, iyilik diye kötülük sunar. Yurtları yıkar viran eder. Yurdu başsız, haneyi aşsız, orduyu işsiz bırakır. Sunduğu zehri içen ayıkamaz. Bildin mi şimdi nasıl hasta oldu Kıral? İyi belle sözümü…  
   Kıral hasta düştü de işi bitti mi düşman ilinin? Kıral hasta diyerek çaşıtlar başa geçti. Söz uzağa gitmedi, buyruklar taşa geçti. Tanrı korumasaydı, Kıral ölür giderdi. Üç yüz yıl İl’e kötü düşmana iyi geçti! İldeki hiç kimseye söz hakkı vermediler. Haramı bölüştüler haklıya vermediler. Kazanları kurarak ilde kim var yaktılar. İldeki haneleri ve köyleri yıktılar. Devşir devşir edildi, çaşıtların cümlesi. Gelen çaşıt bin tane daha yeni getirdi!
   Çaşıtlar haber etti. Kıral’ı boğazlamaya geldiler. Güçleri yetmedi. Kimi kaçtı ortadan, kimi nefessiz dayandı… Otuz üç sene nefesini tutan bilirim. Kıral’ın gizli düşmanlar bilmez. Ben bilirim! Ertede düşman akına kalktı. İl il, ev ev hapis ettiler Kıral’ı. Kıral dedimse tek Kral anlama!
   Kara iller bölüşemedi Kıral’ın mirasını. Miras dedimse, altındaki boylardır. Bu boylar Doğu’dan gelir. Çalışırlar, ihanet etmezler. Onlardan iyi savaşan yoktur. Kıral bilmez ama kendi de o boydandır. Sarayda yaşayan idrak edemez. İdrak dedimse anla!
   Yurtta kalan tüm kaldı. Belki bir bin gün kaldı! Korkanlar ilişmedi, konuşan laf çıkardı. Boylara dediler ki: Kıral çok çok hastadır! Medeniyet belası utacıda ustadır. Kurun meclisi ili, doluşalım içine. Çare bulacak olan emlerini getirsin. Emden fayda bulacak olan varsa bu desin, Kıral gelen her emi dermanmış gibi yesin…  Boylardan çok bilgeler karşı çıktı bu işe. Bir şişe medeniyet bir çamçak kımız mıydi? Bilgeler çok söz dedi fakat duyan olmadı. Kıral her emi aldı biraz kımız tatmadı… Çaşıtlar türlü türlü emlerini sundular. Haycının içi yandı. Boyludur, duyulmadı.
   Önce Güney İllerden çok çaşıtlar geldiler. Kara yüzlü, kara yürekli adamlar kara emlerini sundular. Kıral bunu tatmadan Kazandan bir boylu atıldı, içirtmeyecek oldu. Kazandan dediğimi bir Bilge belle! Bu bilgeyi tüm boydan on Bilge belle! Kazanlıyı çaşıtlar susturdu. Sesini Kıral’a duyurmadılar. Kıral emi içti. Yüzü karardı. Em değil zehir içti. İçi karardı.  Zehir içmedi bir afyon yuttu. Düşüncesi karardı. Kalkıp sallanmağa başladı. Tanrı’ya tapmayı bıraktı, bir put buldu, olmayana taptı. Kara yüzlüler güldü. Kalktı Kıral, kılıcı ile dokuz yüz kardeşini öldürdü. Kardeş dediysem sütdaş anla, sütdaşı kandaş; onu da tut boydaş anla! Kara yüzleri kardeş belledi. Kardeş kardeş diye saydı. Bilgeler ağladı, Ozanlar ağladı. En çok ozanlar ağladı. Ben de ağladım. Ben dediysem Kozanoğlu anla, onu aktar döndür bir gariban Haycı Erlik anla!
   Zaman geçti, kara yüzlüler Kıral’ı kandırdı. Kendi yurtlarını koruttu, kendi buyruğunu duyurttu. Onu efsunlu öykülere inandırdılar. Bize kardeş olanın bir eri bin eri yener dediler. Kıral’ın boylularını kumlu bir yere götürüp öldürdüler. Kıral uyanmadı. Boyluların neyi varsa kara yüzlüler yedi. Kıral uyanmadı. Bir gün kara yüzlüler Kıral’ı bir İl ile harb ettirdi. Kıral zora düştü, kara yüzlüleri çağırdı. Biri bile gelmedi. Kazanlı Bilge ruh oldu, gözü yaşlı uçtu.    Derken Batı illerinden utacılar geldi. Ellerinde esrik ettiren şarap vardı. Gök yüzlü bir bilge uzanacak oldu. Kıral’a kendisi içirmek, usulünce vermek istedi. Çaşıtlar geri etti. Kıral koca şişeyi bir defada içti. Şişe dediysem esrik olmaktır. Esrik olmak hayale dalmakla birdir.
   İl geçti, gün geçti. Boylular azaldı, boyluların ili işgal oldu. Kıral esriklikten geç uyandı. Vücudunun üstünde yanık hisseti. Omzu gibi yanan yer vardı. Durdu dinceldi fayda etmedi. Kalktı dineldi hiç fark etmedi. Sağda solda dilini bilen de kalmamıştı. Kendini başka ilde sandı, katununu gördü içi rahat eti. Katununu da anlamıyordu. Anlamıyordu diyorsam susuyordu anla. Susuyordu diyorsam yanıyordu anla…
   Kıral dineldi, yürüdü. Batı illerine baktı, gözü kesmedi. Doğu illerine baktı, giremedi. Sayanı bileni yoktu. Boylusuna dönse idi, kendine baktı. Yüzü yoktu yerinde. Öldüğünü anladı. Tanrı’ya döneldi, yakardı. Göklere algış etti. Bilgeler bağışlandı der. Bilgelerin bilge olduğunu yok diyen bilmez. Sen beni dinle!
   Çaşıtlar toy etti. Kıral öldü ya, boy da öldü bellediler. Kuzey illerde, Kıral’ın yanan omzundan peyda olmuş bir Sarı Paşa ile Doğu illerde Kara Yüzlüler’in zulmünden uyanan bir Kara Paşa belli oldu. Çaşıtlar Boylu olduklarını anladılar. Sahte bir vezir tuttular. Boyluların üstüne yürüttüler.
   Vuruşlar oldu, yarışlar oldu. Düşüş olduğu gibi varışlar oldu… İl geçti Paşalar çaşıtları yendi. Geride hasta yükler kaldı. Sarı Paşa da utacı idi. Em etti. Az bir zehir damlattı. Anlamadılar. O zehir hasta yükü ayağa kaldırdı. Boyludan Kıral olsun dedi. Zehirli emi boylulara değil Kırallara ettim dedi. Anlamadılar. Arada olan oldu. Yıl uzadı, gün oldu. Ay uzadı an oldu. Haycı demez olanı, olacağı der!
   Seneler sonra bir bilge çıktı. Zehre zehir dedi, eme em dedi. Boyluları dedi, çaşıtları belletti. Bana da bunu git anlat dedi. Ben o bilgeyi tanıdım, ertesini bilmem.


   Sözümü beni bilmeyen bellemez. Beni bilip bilgeyi bilmeyen bellemez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder